30 Eylül 2010 Perşembe
maç farkı.
hani demiştim ya lig ve ya avrupa kupası maçlarına eşofmanla çıkıyor ancak cumhuriyet kupası maçında grand tuvalet. demekki cumhuriyet hazırlık kupası maçı daha önemli.
belki bazılarını diyecek niye her yazıda aykut kocaman var diye ama durum böyle olunca desteklediğim takım için üzülüyorum ve atıyorum manchester united taraftarının alex fergusonu beklediği gibi altı sene beklemek istemiyorum.
asıl konuşacağı yerde ve maç esnalarında tepksini vermiyor ve konuşmuyor ama maçlar bittikten sonra çok güzel konuşuyor polemik konusu veriyor gazetecilere. örneğin daha sonra o konuyada gireriz ama brezilyalılar olayı. sen bu takımın sorumlususun. sezon başında ne yapacaksan yapsaydın. şimdi laf konuşmak kolay ama takıma zarar veriyor.
29 Eylül 2010 Çarşamba
aradaki fark ya da benzerlik
siz ne düşünüyorsunuz ama bence sanki tepkileri veya tepkisizlikleri aynı değil mi?birisi 70 kusur, birisi 45 yaşında ama aynı yaştalarmış gibi sanki.üzüntüleri veya sevinçleri bile aynı.(bu arada resim eklemeyi hiç düşünmüyordum, yanlız bazen resimler sözlerden çok şey anlatabiliyorlar.)
28 Eylül 2010 Salı
mustafa denizli.
eğerki tvlere yorum yapan bir gazeteci olsam ve birisi gelip bana sorsa bjk'nin en iyi transferi kim dese ben Querasma veya Guti demem. başlıktaki ismi söylerdim. niye derseniz, lig tv'de maratonu izlemek yeterli bence. yanında da guya fenerli olan Şansal Büyüka ile program yapıyor ama nasıl kamuoyu oluışturulur, eleştiriler gögüslenip olumlu hale çevirilir, maç içerisinde tartışmalı pozisyonlar lehine yorumlanır çok güzel yapıyor. ama fenerbahçe maçlarından sonra olumlu her durum krtik edilip tartışalacak duruma getirilir yapıyor. tebrik ediyorum ve başarılar diliyorum ve bizim yöneticiler gibi ancak izleyebiliyorum. birde geçen sezon yayın ihalesinden sonraki opereasyonu aziz yıldırım yaptırmıştı. nasıl bir operasyonsa herkes bütün tvleri dolaşıp fenere vurmayı sürdürüyorlar.
devam...
geçen günkü yazmak istediklerim çok uzun olmuş galiba parçaladım....
Daldan dala atlayalım, sonra toparlarız. Her insan gibi, yönetici de hata yapabilir yanlış futbolcu transfer eder, yanlış kararlar verip takıma zarar verir. Her insan gibi, futbolcuda hata yapar, topu dışarı vurur, gol kaçırır, kendi kalesine gol atar takımının yenilmesine sebep olur, topu tutamaz rakip tamamlar gol olur, kendine bakmaz sahada dökülür. Her insan gibi, hakemde hata yapar bir takımın kazanmasını sağlarken diğerinin yenilmesine sebep olabilir, yanlış kart gösterir bir sonraki hafta önemli maçta cezalı durumu düşürür futbolcuyu, sert bir faulu göremez, futbolcu sakatlanır haftaya oynayamaz, olmayan bir faulu çalar, futbolcuyu çıldırtır, sonra kart gösterir. Diye uzayıp gider liste. İşte tv başında oturup tüm bunların ahkamını kesiyorsan, yanlış doğru diye bir şey yok. olaylara istediğin yerden bakarsınız ve insanları nasıl yönlendirmek istiyorsanız öyle konuşursunuz. Ayrıca yönetenler de eylemlerini gerçekleştirir ve destekçileri de alkışlarlar. Örneğin, zaten tek örnek vereceğim yıllar önce konyaspor-fenerbahçe maçındaki anelka’nın o meşhur bence faul, tüm kamuoyuna göre el ile attığı gol ve sonrasında güzide tüm kulüplerimizin sonraki haftalarda ki maçlara çıktıkları pankart olayı. Neydi o pankartta yazan… el değmemiş, temiz bir bir lig istiyoruz. Buyurun. Olayları hiç bilmeyen insanlar nasıl düşünür ve fenerbahçe’ye nasıl bakar.
Sanki o maçta Fenerbahçe hakemleri satın almıştı ve maçı kazanmayı başarmıştı. Sonra ne oldu o sezon şampiyon bile olmadı ya da olamadı. Ama hakemler her takımın lehine yada aleyhine o maçtan sonra da hata yaptı. Maçların sonuçlarını etkilediler. Ne oldu. Hiç bir şey. belki galipler değişti ve hatta şampiyonlar değişti. Bu hatalar gelecekte de olacak yeterki bilinçli bir şekilde yapılmasın. Tekrar ne oldu diye soruyorum hiç bir şey. Ama hiçbir takım maçına pankartla çıkmadı ya da protesto eyleminde bulunmadı. Sağ olsun bizim fenerli yorumcular O günlerde olduğu gibi bugünlerde de seyirci olarak bulunuyorlar programlarda.
İşte bu hafta İbrahim Üzülmez belki de Necati’nin futbol hayatını bitirebilirdi. Ama daha lig tecrübesi bile olmayan hakem faul bile vermedi. Ne oldu maç bitti ve herkes Beşiktaş ne güzel oynadı dedi. Galatasaray maçında tama belediye kötü oynadı ama servet ceza alanı içinde elle oynadı sonuç hakem görmedi ya da ele çarpa diye nitelendirdi. Sonuç, galatasaray toparlandı ve sonuç alıyor olarak değerlendir yorumcularımız. İki örnek daha verip tamamlayayım. Lig tv’de Mustafa Denizli ne dedi biliyor musunuz? Milan Barros maçın başında belediye savunmasını zorda olsa geçip kaleye doğru yöneliyor ve defans araya girip topu uzaklaştırıyor. Ülkemizin en büyük otoritelerinden sayın Denizli diyor ki:eğer Barros devam etmek yerine faul almaya gitseydi, hem tehlikeli yerden frikik kazandırırdı takımına, hem de defans oyuncusu oyundan attırırdı böylece maçın daha 2. dakikasında rakip on kişi kalırdı ve deplasmanda olan rakip için maç daha zor olurdu. İşte büyük futbolculuk böyle durumlarda ortaya çıkıyor. Ne kadar üzücü bir yorum. Usta bir yorumcu akıl veriyor. Yine aynı saatlerde Sinan Engin’de beşiktaş’ın ne kadar güzel oynadığından bahsediyor ve diyor ki maç berabere bitseydi o güzel oyuna yazık olurdu diyor. Allah Allah ya. Sen en son şampiyonluğunu alırken sanki kaç maç güzel oynadın ki. adam ceza sahasına kadar geliyor ve sen de rakibine faul yapıyorsan penaltı. Penaltıyı çalmıyorsan rakibe haksızlık değil mi? Hem en önemli futbolcusunu kaybetsin hem de puanı. Neyse br Pazar akşamı da böyle heba oldu ve kendi kendime Aziz Yıldırım’a kızarak kapattım tv’yi. Böyle bir ligde çuvalla ve en çok parayı harcayıp da hala bu geyikleri dinletmek zorunda bıraktığı için.
Daldan dala atlayalım, sonra toparlarız. Her insan gibi, yönetici de hata yapabilir yanlış futbolcu transfer eder, yanlış kararlar verip takıma zarar verir. Her insan gibi, futbolcuda hata yapar, topu dışarı vurur, gol kaçırır, kendi kalesine gol atar takımının yenilmesine sebep olur, topu tutamaz rakip tamamlar gol olur, kendine bakmaz sahada dökülür. Her insan gibi, hakemde hata yapar bir takımın kazanmasını sağlarken diğerinin yenilmesine sebep olabilir, yanlış kart gösterir bir sonraki hafta önemli maçta cezalı durumu düşürür futbolcuyu, sert bir faulu göremez, futbolcu sakatlanır haftaya oynayamaz, olmayan bir faulu çalar, futbolcuyu çıldırtır, sonra kart gösterir. Diye uzayıp gider liste. İşte tv başında oturup tüm bunların ahkamını kesiyorsan, yanlış doğru diye bir şey yok. olaylara istediğin yerden bakarsınız ve insanları nasıl yönlendirmek istiyorsanız öyle konuşursunuz. Ayrıca yönetenler de eylemlerini gerçekleştirir ve destekçileri de alkışlarlar. Örneğin, zaten tek örnek vereceğim yıllar önce konyaspor-fenerbahçe maçındaki anelka’nın o meşhur bence faul, tüm kamuoyuna göre el ile attığı gol ve sonrasında güzide tüm kulüplerimizin sonraki haftalarda ki maçlara çıktıkları pankart olayı. Neydi o pankartta yazan… el değmemiş, temiz bir bir lig istiyoruz. Buyurun. Olayları hiç bilmeyen insanlar nasıl düşünür ve fenerbahçe’ye nasıl bakar.
Sanki o maçta Fenerbahçe hakemleri satın almıştı ve maçı kazanmayı başarmıştı. Sonra ne oldu o sezon şampiyon bile olmadı ya da olamadı. Ama hakemler her takımın lehine yada aleyhine o maçtan sonra da hata yaptı. Maçların sonuçlarını etkilediler. Ne oldu. Hiç bir şey. belki galipler değişti ve hatta şampiyonlar değişti. Bu hatalar gelecekte de olacak yeterki bilinçli bir şekilde yapılmasın. Tekrar ne oldu diye soruyorum hiç bir şey. Ama hiçbir takım maçına pankartla çıkmadı ya da protesto eyleminde bulunmadı. Sağ olsun bizim fenerli yorumcular O günlerde olduğu gibi bugünlerde de seyirci olarak bulunuyorlar programlarda.
İşte bu hafta İbrahim Üzülmez belki de Necati’nin futbol hayatını bitirebilirdi. Ama daha lig tecrübesi bile olmayan hakem faul bile vermedi. Ne oldu maç bitti ve herkes Beşiktaş ne güzel oynadı dedi. Galatasaray maçında tama belediye kötü oynadı ama servet ceza alanı içinde elle oynadı sonuç hakem görmedi ya da ele çarpa diye nitelendirdi. Sonuç, galatasaray toparlandı ve sonuç alıyor olarak değerlendir yorumcularımız. İki örnek daha verip tamamlayayım. Lig tv’de Mustafa Denizli ne dedi biliyor musunuz? Milan Barros maçın başında belediye savunmasını zorda olsa geçip kaleye doğru yöneliyor ve defans araya girip topu uzaklaştırıyor. Ülkemizin en büyük otoritelerinden sayın Denizli diyor ki:eğer Barros devam etmek yerine faul almaya gitseydi, hem tehlikeli yerden frikik kazandırırdı takımına, hem de defans oyuncusu oyundan attırırdı böylece maçın daha 2. dakikasında rakip on kişi kalırdı ve deplasmanda olan rakip için maç daha zor olurdu. İşte büyük futbolculuk böyle durumlarda ortaya çıkıyor. Ne kadar üzücü bir yorum. Usta bir yorumcu akıl veriyor. Yine aynı saatlerde Sinan Engin’de beşiktaş’ın ne kadar güzel oynadığından bahsediyor ve diyor ki maç berabere bitseydi o güzel oyuna yazık olurdu diyor. Allah Allah ya. Sen en son şampiyonluğunu alırken sanki kaç maç güzel oynadın ki. adam ceza sahasına kadar geliyor ve sen de rakibine faul yapıyorsan penaltı. Penaltıyı çalmıyorsan rakibe haksızlık değil mi? Hem en önemli futbolcusunu kaybetsin hem de puanı. Neyse br Pazar akşamı da böyle heba oldu ve kendi kendime Aziz Yıldırım’a kızarak kapattım tv’yi. Böyle bir ligde çuvalla ve en çok parayı harcayıp da hala bu geyikleri dinletmek zorunda bıraktığı için.
27 Eylül 2010 Pazartesi
taktım
Şu televizyonlar olmasa insanlar nereden malzeme bulacak ve gündem belirlenecek bilemiyorum. normal şartlar altında hadi sınava gir de devlete memur ol yada bilmem şu holdingde kariyer bir iş yap desen olamayacak adamlar her alanda otorite olup memleketin gündemini belirledikleri gibi bide ahkam kesiyorlar. artık kim ve ne söylediklerini papağan gibi tekrar etmenin bir anlamı yok malum yorumcular ve malum amaçları. artık komedi programı niyetine izliyorum hafta sonu futbol programlarını. spor değil de futbol daha doğrusu futbol geyikleri desek yanlış olmaz. herkesin amacı var tabi. tv programı reklam alıp para kazanmak ister. yorumcu polemik yaratıp para kazanmak ve reklamlara çıkmak ister, falan. bu arada Fenerbahçeli olmayan yorumcuların bir amacıda takımlarını korumak ve onlar lehine kamuoyu oluşturmak. Fenerli olmayan herkese göre medya fenerli bu arada nasıl bir çelişkiyse onu da bir türlü anlamış değilim bir fenerli olarak. Çünkü medyanın fenere bir faydasını görmüş değilim bugüne kadar. Neyse fenerli olmayan yorumcular amaçları için her şeyi yapıyorlar, beceriyorlar da. ama bizim fenerli yazarları anlamak mümkün olmuyor bir türlü. hem katıldıkları programlarda geri kalanlar tarafından halk ağzıyla sardırılıyorlar, hem de takımları adına güya tarafsız yorum yapıp kamuoyunun takdirini kazanıyorlar.
Feneri eleştirenler kamuoyunun takdirini kazanıyor ama fenere zarar veriyorlar fakat ceplerini doldurmaya devam ediyorlar. Feneri övenler ise bu kez yönetimin takdirini kazanıyorlar ama yine fenere zarar veriyorlar çünkü her iki durumda da fenerin eksik yönleri bir türlü ortaya çıkmıyor. bravo diyelim onların hepsine buradan. Ayrıca fenerli olmayan diğer grubun umurunda mı kamuoyunun ve ya başka birilerinin takdiri. Tek bildikleri kendi takımları ve onun iyiliği için her şey, doğruya bile yanlış diyorlar bu uğurda.
Feneri eleştirenler kamuoyunun takdirini kazanıyor ama fenere zarar veriyorlar fakat ceplerini doldurmaya devam ediyorlar. Feneri övenler ise bu kez yönetimin takdirini kazanıyorlar ama yine fenere zarar veriyorlar çünkü her iki durumda da fenerin eksik yönleri bir türlü ortaya çıkmıyor. bravo diyelim onların hepsine buradan. Ayrıca fenerli olmayan diğer grubun umurunda mı kamuoyunun ve ya başka birilerinin takdiri. Tek bildikleri kendi takımları ve onun iyiliği için her şey, doğruya bile yanlış diyorlar bu uğurda.
22 Eylül 2010 Çarşamba
duruş
Tamam anladık futbol takımımızın sayın hocası ciddi, prensipli, felsefi konuşan bir adam. Hatta doğruları olan ve onlardan taviz vermeyen birisi.ne güzel, bunlarda bir sorun, bir acayiplik var mı? Tabi ki de yok. Kime sorsanız böyle birisi ister takımının başında. fakat tepkisizlik. Bu günlerde gazetelerin revaçta konularından birisi de Aykut hocanın tepkisizliği. sanki birazda Ertuğrul Sağlam'ın Beşiktaş zamanındaki tavırlarına benziyor. Aragones’de de vardı ama adam ne yapsın gece maçlarında yorgunluktan ve yaşlılıktan olsa gerek eve kadar dayanamayıp uyuyordu maçlarda:)
Ama duruştaki bu tepkisizlik, soğukluk ve donukluk pek içime sinmiyor ne yalan söyleyeyim. Biraz sinsilik ve biraz da yetersizlik içeriyor gibi. Bütün bunları gizlemek için bir araç sanki. Bir sevin, sinirlen, bağır çağır, tamam dozunu ayarla ama yapmacık olma, dudağını yemeği bırak. Eyvallah sen yöntemlerini bilmiyor olabilirsin ama artık bu teknoloji ve iletişim çağında bu işin bir uzmanı İstanbul'da bulunabilir herhalde. Git bir uzmanından eğitimini al. o da yok. Neyse bütün bu tepkiler çoğalırda ulaşır belki kendisini de geliştirir kendisini umarım.
Ayrıca pek önemli değil ve her hoca maça istediği kıyafetle çıkabilir ama hazırlık maçları dahil Fenerbahçe'nin her maçını izledim, tamamına spor kıyafetiyle çıktı ama Sivas’taki güya Cumhuriyet Kupası(bence hazırlık) maçına takım elbise ile çıktı. Bence bir hoca maça verdiği önemi böyle küçük şeylerle de futbolcularına gösterebilir.
Hep eleştiriyoruz ama sonuçlar kötü olunca iyi olması için akla her gelen durum söyleniyor haklı olarak. her başarısız sonuç şanssızlığa bağlanamaz elbette. Önce ortaya bir şey koy ki ondan sonra felsefe yap. Ondan sonra ben bu takımdaki bazı şeyleri ele alıp değiştireceğim de.
Ama duruştaki bu tepkisizlik, soğukluk ve donukluk pek içime sinmiyor ne yalan söyleyeyim. Biraz sinsilik ve biraz da yetersizlik içeriyor gibi. Bütün bunları gizlemek için bir araç sanki. Bir sevin, sinirlen, bağır çağır, tamam dozunu ayarla ama yapmacık olma, dudağını yemeği bırak. Eyvallah sen yöntemlerini bilmiyor olabilirsin ama artık bu teknoloji ve iletişim çağında bu işin bir uzmanı İstanbul'da bulunabilir herhalde. Git bir uzmanından eğitimini al. o da yok. Neyse bütün bu tepkiler çoğalırda ulaşır belki kendisini de geliştirir kendisini umarım.
Ayrıca pek önemli değil ve her hoca maça istediği kıyafetle çıkabilir ama hazırlık maçları dahil Fenerbahçe'nin her maçını izledim, tamamına spor kıyafetiyle çıktı ama Sivas’taki güya Cumhuriyet Kupası(bence hazırlık) maçına takım elbise ile çıktı. Bence bir hoca maça verdiği önemi böyle küçük şeylerle de futbolcularına gösterebilir.
Hep eleştiriyoruz ama sonuçlar kötü olunca iyi olması için akla her gelen durum söyleniyor haklı olarak. her başarısız sonuç şanssızlığa bağlanamaz elbette. Önce ortaya bir şey koy ki ondan sonra felsefe yap. Ondan sonra ben bu takımdaki bazı şeyleri ele alıp değiştireceğim de.
21 Eylül 2010 Salı
düne ilaveler
Dün transfer listemi yapıp bazı isimleri belirtmiştim ama akşam spor haberlerini dinlerken benim listemde de olan Ruud van Nistelrooy'un futbolu bırakabileceğini duydum. O zaman bu isim ile ilgili şöyle bir ilave yapayım istedim. Takıma o tip bir santrfor transfer edilmelidir. zaten hafızam elverdiği kadarıyla Fenerbahçe’de ne zaman klasik tipte bir santrafor oynadıysa takım daha başarılı olmuş. Dünya futbolu değişiyor yok 4-6-0 sistemi, yok barcelona modeli falan, artık uçta uzun boylu santrafora gerek yok söylemleri. Ama benim bildiğim bir şey var ki o topu ceza sahası civarında tutup asist yapacak bi adamı olmadığı zaman hiç bişi. Derbiler tamam iyi kapanıyor, ama kapanan takımları aç dediğin zaman fos.eee çok pas yapsın diyoruz, o zamanda medyadaki ulemalar su koyuveriyorlar. yok bu kadar yan pas mı yapılır? Hatırlayın son yirmi yıldaki Fenerbahçe futbol takımlarını. Hasan Vezir, Atkinson, Anderson ve Nobre'li takımları. Bunların hiç birisi takımın en çok gol atan adamları değildiler. Ama takımları şampiyon oldu. Üstüne bide Alex'li mi, Alex'siz mi olsun tartışması.
Neyse santrafor önemli bence.fizikli güçlü, topu orda tutup, asist yapacak.kendisini sevmem ama bir nevi Hakan Şükür. Belki şu makakula bile olmaz mıydı acaba.
Ayrıca Ricky van Wolfswinkel(Utrecht) ismi seçmemde de Flying Dutchman bloğundaki yazı etkili oldu. Kendisine teşekkür ederim. Futbolcu gelecekte bir Nistelrooy olur mu? Kim bilir.
Hem listeye hem de yazıma bir ekleme daha yapmak istiyorum. Geçmiş yıllarda Almanya da yetişmiş oyuncu sayısı daha azdı ama yetişen iyi isimleri bulup transfer eden ilk Fenerbahçe olurdu. Son yıllarda bu politikadan da vazgeçti takım. Belki Brezilya’ya gidene kadar yanı başımızda biraz araştırma yapsak da yabancı hakkımız daha iyi değerlendirsek olmaz mı? Madem kendimiz yetiştiremiyoruz altyapıdan.
Bu arada sağ olsun trt alman ligini hakkını elinde bulunduruyor ama maçları vermiyor nasıl bir durum anlamadım. Üç beş oynayan Türk futbolcu var onları da göremiyoruz. Listeye ekleyeceğim isimde geçen sezondan beridir trt'nin lütfettiği kadar köln maçlarında izleyebildiğim taner yalçın. Bugün gazetede gördüm hiddink kendisini izlemeye gidecekmiş. Ayrıca lyon’dan kim kallström ve ederson takımlarında kadroya giremiyorlar bir harman nasıl olur dersiniz?habide şu emenike guiza'dan daha kötü oynamaz herhalde değil mi?
Neyse santrafor önemli bence.fizikli güçlü, topu orda tutup, asist yapacak.kendisini sevmem ama bir nevi Hakan Şükür. Belki şu makakula bile olmaz mıydı acaba.
Ayrıca Ricky van Wolfswinkel(Utrecht) ismi seçmemde de Flying Dutchman bloğundaki yazı etkili oldu. Kendisine teşekkür ederim. Futbolcu gelecekte bir Nistelrooy olur mu? Kim bilir.
Hem listeye hem de yazıma bir ekleme daha yapmak istiyorum. Geçmiş yıllarda Almanya da yetişmiş oyuncu sayısı daha azdı ama yetişen iyi isimleri bulup transfer eden ilk Fenerbahçe olurdu. Son yıllarda bu politikadan da vazgeçti takım. Belki Brezilya’ya gidene kadar yanı başımızda biraz araştırma yapsak da yabancı hakkımız daha iyi değerlendirsek olmaz mı? Madem kendimiz yetiştiremiyoruz altyapıdan.
Bu arada sağ olsun trt alman ligini hakkını elinde bulunduruyor ama maçları vermiyor nasıl bir durum anlamadım. Üç beş oynayan Türk futbolcu var onları da göremiyoruz. Listeye ekleyeceğim isimde geçen sezondan beridir trt'nin lütfettiği kadar köln maçlarında izleyebildiğim taner yalçın. Bugün gazetede gördüm hiddink kendisini izlemeye gidecekmiş. Ayrıca lyon’dan kim kallström ve ederson takımlarında kadroya giremiyorlar bir harman nasıl olur dersiniz?habide şu emenike guiza'dan daha kötü oynamaz herhalde değil mi?
transfer
futbolu takip eden kime sorsanız bir takım kurar kendisine göre.ama hiç bir zaman o takımın kurulamayacağını da bilir.ben olsam şöyle yapardım der.işte ben de, ben olsam şöyle transfer yapardım dedim.tabi bu liste izlediğim her maçta değişiyor ama son bir kaç senedir televizyondan gördüğüm kadarıyla ve takımın ihtiyacı olan bölgelere göre oluştu ve en azından bazıları alınırsa bile ve etrafına mevcut işe yarar türk futbolcular serpiştirilirse sanki daha dengeli ve iyi bir takım en kısa zamanda meydana çıkar gibi geliyor bana.ne dersiniz.
hoca adayları:Manuel Pellegrini, Martin O'Neill,Mirko Slomka,Jürgen Klopp
futbolcular:Miguel Torres Gómez(getafe),Stephen Ireland(aston villa),Richard Dunne(aston villa),Demichelis,Daniel Agger,Ömer Toprak(freiburg),İlkay Gündoğan(nuremberg),Mehmet Ekici(nuremberg),Sezer Öztürk(eskişehir),Johan Elmander,Nuri Şahin,Malik Fathi,Ricky van Wolfswinkel(Utrecht),Ruud van Nistelrooy,Chinedu Obasi(Hoffenheim).
tabi bu arada eldeki yabancılardan bir çoğuda gitmesi durumunda.zaten fenerdeki yabancı futbolcuların çoğu cebi için için buraya katlanıyor.takımı için oynayan kalmadı gibi görünüyor dışarıdan.artık bu sene geçti.bu sene performanslar takip edilir ve belki sadece stoch ve niang kalır gibi geliyor.gerisi artık yollansa ve sıfırdan neşter vurulsa, aykut hocanın demogojilerinden de kurtulmuş oluruz.ayrıca gelecek yeni hocanın yanına kaliteli, tecrübeli, ligimiz iyi bilen ekip şart.yoksa adam tek başına rezil ve zengin olur gider.
hoca adayları:Manuel Pellegrini, Martin O'Neill,Mirko Slomka,Jürgen Klopp
futbolcular:Miguel Torres Gómez(getafe),Stephen Ireland(aston villa),Richard Dunne(aston villa),Demichelis,Daniel Agger,Ömer Toprak(freiburg),İlkay Gündoğan(nuremberg),Mehmet Ekici(nuremberg),Sezer Öztürk(eskişehir),Johan Elmander,Nuri Şahin,Malik Fathi,Ricky van Wolfswinkel(Utrecht),Ruud van Nistelrooy,Chinedu Obasi(Hoffenheim).
tabi bu arada eldeki yabancılardan bir çoğuda gitmesi durumunda.zaten fenerdeki yabancı futbolcuların çoğu cebi için için buraya katlanıyor.takımı için oynayan kalmadı gibi görünüyor dışarıdan.artık bu sene geçti.bu sene performanslar takip edilir ve belki sadece stoch ve niang kalır gibi geliyor.gerisi artık yollansa ve sıfırdan neşter vurulsa, aykut hocanın demogojilerinden de kurtulmuş oluruz.ayrıca gelecek yeni hocanın yanına kaliteli, tecrübeli, ligimiz iyi bilen ekip şart.yoksa adam tek başına rezil ve zengin olur gider.
çelişki
yer fb şükrü saraçoğlu stadı.tarih 19 eylül 2010.maç fb-bjk
dakika 85. bobo ceza alanına girer girmez kaleci volkan tarafından düşürülüyor ve karar penaltı.
e olabilir zaten volkan'ın bir kontrolsüz hareketi var. benim sorguladığım şey penaltı kararı değil zaten. tam kazandık derken maç berabere bitmiş, moral bozulmuş dalgın bir şekilde kanalları dolaşırken gördüğüm şey. bu arada bir sürü şeye kızmışım kendi kendime, aykut kocaman'a, futbolculara, takımı bu kadar antipatikleştirip fb evinde bile gözünü kırpmadan feneri hakemlere ezdiren yöneticilere. Devam eder gider böyle, hep söylüyoruz ama hiç değişmiyor senelerce.(ne yapabileceksem oturduğum yerden onu da bilmiyorum ya.)
Neyse maç bitmiş öyle ya da böyle güzel mücadele var. Futbol adına konuşulacak şeyler var ama benim takıldığım ve daha çok kızdığım şey daha önce televizyon başında yaşadığım hüsran. kanaltürk yorumcularının saatlerce kuyruk yaralarının acısını çıkartma çabaları ve programı yöneten kişinin çanak soru ve yönlendirme çabaları.
Bir süre sonra konu nihayet futbola geliyor ve maç içinde futbol ile ilgili her şey bitti konuşulacak penaltı pozisyonu tartışılıyor. Eski hakem ve şimdinin spor yorumcusuna göre hareket yüzde yüz penaltı ve volkan kırmızı kart görmeli. Karar idam.
Aynı yorumcunun geçen sene, yayıncı kuruluştaki dönemlerinde Fenerbahçe lehine benzer durumlardaki yorumu aklıma geldi ve işte filmin koptuğu yer. Eminim sizlerde hatırlayacak ve bana hak vereceksinizdir. Atıyorum pozisyonun içindeki adam semih ve ya inandırıcılığı onlara göre daha az olan kazım vesaire. İsim önemli değil. Önemli olan izleyenlerin nasıl medya aracılığı ile yönlendirildiği. O yorumcu ne diyecekti biliyor musunuz? Sarılı futbolcu yani kazım kalecinin geldiğini fark ediyor ve sol ayağını kullanarak kalecini üstünden atlayıp geçebileceği halde daha sağ ayağını yere koyar koymaz kendini bırakıyor devam.
İşte sözün bittiği yer. Defalarca kez bu yorumu dinledim ben. ve o arkadaşın işaretlemeleri yüzünden lugano, kazım, emre, kezman neyse bir sürü futbolcumuz problemli olarak nitelendi ve yaptıkları sıradan müdahaleler bile kartlık oldu. Ama fenerli futbolculara atılan tekmeler bile görülmedi. işte burada yönetimin devreye girmesi gerekiyor bence. Ne yaparlar bilemem artık ama şu kamuoyunda bi şekilde sempatik hale getirilmesi gerekiyor bu takımın. Tabi sevimsiz olmanın kendi içinde sebepleri de var ama daha çok dışardan ve medyadan. Sonuçta her iki durumunda çözülmesi önemli bence başarı için.
dakika 85. bobo ceza alanına girer girmez kaleci volkan tarafından düşürülüyor ve karar penaltı.
e olabilir zaten volkan'ın bir kontrolsüz hareketi var. benim sorguladığım şey penaltı kararı değil zaten. tam kazandık derken maç berabere bitmiş, moral bozulmuş dalgın bir şekilde kanalları dolaşırken gördüğüm şey. bu arada bir sürü şeye kızmışım kendi kendime, aykut kocaman'a, futbolculara, takımı bu kadar antipatikleştirip fb evinde bile gözünü kırpmadan feneri hakemlere ezdiren yöneticilere. Devam eder gider böyle, hep söylüyoruz ama hiç değişmiyor senelerce.(ne yapabileceksem oturduğum yerden onu da bilmiyorum ya.)
Neyse maç bitmiş öyle ya da böyle güzel mücadele var. Futbol adına konuşulacak şeyler var ama benim takıldığım ve daha çok kızdığım şey daha önce televizyon başında yaşadığım hüsran. kanaltürk yorumcularının saatlerce kuyruk yaralarının acısını çıkartma çabaları ve programı yöneten kişinin çanak soru ve yönlendirme çabaları.
Bir süre sonra konu nihayet futbola geliyor ve maç içinde futbol ile ilgili her şey bitti konuşulacak penaltı pozisyonu tartışılıyor. Eski hakem ve şimdinin spor yorumcusuna göre hareket yüzde yüz penaltı ve volkan kırmızı kart görmeli. Karar idam.
Aynı yorumcunun geçen sene, yayıncı kuruluştaki dönemlerinde Fenerbahçe lehine benzer durumlardaki yorumu aklıma geldi ve işte filmin koptuğu yer. Eminim sizlerde hatırlayacak ve bana hak vereceksinizdir. Atıyorum pozisyonun içindeki adam semih ve ya inandırıcılığı onlara göre daha az olan kazım vesaire. İsim önemli değil. Önemli olan izleyenlerin nasıl medya aracılığı ile yönlendirildiği. O yorumcu ne diyecekti biliyor musunuz? Sarılı futbolcu yani kazım kalecinin geldiğini fark ediyor ve sol ayağını kullanarak kalecini üstünden atlayıp geçebileceği halde daha sağ ayağını yere koyar koymaz kendini bırakıyor devam.
İşte sözün bittiği yer. Defalarca kez bu yorumu dinledim ben. ve o arkadaşın işaretlemeleri yüzünden lugano, kazım, emre, kezman neyse bir sürü futbolcumuz problemli olarak nitelendi ve yaptıkları sıradan müdahaleler bile kartlık oldu. Ama fenerli futbolculara atılan tekmeler bile görülmedi. işte burada yönetimin devreye girmesi gerekiyor bence. Ne yaparlar bilemem artık ama şu kamuoyunda bi şekilde sempatik hale getirilmesi gerekiyor bu takımın. Tabi sevimsiz olmanın kendi içinde sebepleri de var ama daha çok dışardan ve medyadan. Sonuçta her iki durumunda çözülmesi önemli bence başarı için.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)